22 Eylül 2011 Perşembe

Yerli Malı Yurdun Malı

Aselsan'da göreve başlayan milliyetperver sadık üyemiz Sadi'yi, yerli silah sanayiine yapacağından emin olduğumuz mühim katkılardan ötürü şimdiden kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. Biliyoruz ki Başoğlu mühendisliğinde geliştirilecek Mehmetçik 1, Mehmetçik 2 tüfeklerinin mermileri; Okuyan tanklarının topları kapitalist-emperyalistlerin üzerine inecek; Aydemir saldırı helikopterlerinin roketleri, Kaş 16 savaş uçaklarının bombaları PKK-TAK'ın inlerini toz duman edecek.

Yaşasın Aselsan, Yaşasın Roketsan, Yaşasın Yerli Silah Sanayisi

Türkiye Komiler Prakendesi

2 Temmuz 2010 Cuma

Dahiyane Fikirleriyle Sadi Başoğlu ve Entrikaları

"Bir Sadi Başoğlu on bin savcıya bedeldir"

"Bir Sadi'nin esprisi var, iki Sadi'nin kahkahası var"
(Kendi esprisine kendi gülen Sadi)


"Alma Sadi Başoğlu'nun ahını, çıkar tekape tekape"

"Sadi Sadi'den üstündür"

"Sadi gelecek yerden kaçmak esirgenmez"

"Bana Sadi olduğunu söyle, sana oy vereyim"

"Başar dediğin tek kaşı kopmuş mizah"

"Sadi sadiye baka baka güler"

"Bir sadi bir sadiye gel seninle kızarıp bozaralım demiş"

"Görünen sadi google gerektirmez"

"Sadi kapıdan baktırır, Başar pencereden"

"Yaşasın halkların kardeşliği ve ispatı siyahi Ufuk"

"Kaş kıyamet"

"desadilizasyon süreci ve SSCB'de komedinin sonu"

"Karakol önünde bir Sadi Başoğlu kadar kaypak"

"İlahi Komedya'nın yazarı Dante'nin bir diğer önemli eseriyse Sadili Komedya'dır"

Yine İskoç Bilim Adamları

İskoç bilim adamlarından genetik alanında bir büyük başarı daha. 1997 yılında kopyalama yöntemiyle koyun Molly'i elde eden İskoçlar, bu sefer Kemal Okuyan'ı kopyaladılar. Şu ana kadar bir kaç bin adet üretilen Kemal Okuyanlar, bilimadamlarınca "tkpliler" türüne mensup kabul ediliyorlar.

"Tkpli" türünün en ilginç örneği ise "Sadi Başoğlu". Onu diğer tkplilerden ayıransa espri yapabilme kabiliyeti.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Develer Tellal, Başoğulları Kasap iken...

Sadi Başoğlu 1986'da Marmaris'te doğdu. Aslen Muğlalı'dır. Babası Ali Sait Efendi, annesi Sürahi Hanım'dır. Sadi'nin büyük dedesi Halit Efendi Osmanlı sarayının başkasabı idi. Buna atfen cumhuriyet ilan olununca Halit Efendi'ye "kasap" soyadı verildi. Fakat aradan yıllar geçmiş, halk kırmızı et ihtiyacını süper marketlerden karşılar olmuş, kasaplık mesleği eski itibarını yitirmişti. Artık kasap demek kaba saba, yani kısaca "del bosque" demekti. Bunun üzerine Ali Sait Kasap, ailesine "Başoğlu" soyadını münasip gördü.

Annesi Sürahi Hanım, Sadi'yi, dini eğitim veren Yasemin Yalçın Mektebi'ne göndermek istiyordu. Fakat kasaplıktan henüz kurtulmuş olan baba Ali Sait, oğlunu Cenevre'ye hukuk okumaya gönderdi. Ali Sait'in asıl amacıysa İsviçre saatlerinin sırrını öğrenerek kendi saatçi dükkanını geliştirmekti.

Fakat Sadi Başoğlu İsviçre'ye alışamadı. Ne hukuk öğrenebildi, ne de saatlerin sırrına kıdem bastı. Sinirlenen Ali Sait oğlunu Muğla fen lisesine kaydettirdi.

Liseyi bitiren Sadi başoğlu, 2004 yılında Odtü makine mühendisliği bölümünü kazanma başarısını gösterdi. Aynı yıl Özgür Tekin'in gayretleriyle türkiye komünist partisi üyesi oldu. bir yıl geçmeden sekreter olan sadi, ikinci yılında odtü tkp örgütünün saftrik kaynaklardan sorumlu komiseriydi. herkes onun üçüncü yılında afiş koordinatörü olacağını düşünürken Sadi Başoğlu siyasete paydos dedi. Babası Ali Sait efendiye inme gelmişti. Oğlu yüksek mühendis çıkacak, başını göğe erdirecek heyecanıyla sadisinin yolunu gözleyen Ali Sait, oğlunun bildiri dağıtıp kontör harcamaktan harap ve fakir düştüğünü öğrenmiş, askerlik arkadaşı ve soydaşı Murat Başesgioğlu'nu arayarak ondan duruma el koymasını istemişti. Arkadaşının ricası üzerine harekete geçen Başesgioğlu temkinliydi. Zira kendisinin de dedesi Osmanlı sarayındandı. Fakat dedesi sarayın baş kasabı değil, baş soytarısıydı. Ve bunu Ali Sait'ten başka kimse bilmiyordu. Şantaja karşı duramayan Başesgioğlu derhal Odtü'ye gitti ve Sadi'nin kulaklarını çekti: babası ağır hastayken bu yaptıkları ne demek oluyordu? ona siyaset yapmasın demiyordu ki? hobi olarak gene yapsındı. ama artık önceliği derslerine versindi... Böylelikle gelecek kaygısına düşen Sadi Başoğlu derslerine sarıldı. Devrimciliğinden ödün vermemesini bilerek.*

*yersen

7 Mart 2010 Pazar

TKP ODTÜ

TKP Bizi Nasıl Kandırdı 1

2004 sonbaharı. Tkplilerin üzerinde "Odtü McDonalds'ı hazmeder mi?" kampanyasından başarıyla çıkmış olmanın verdiği zafer sarhoşluğu. Milliyet'in ilgili haberine bir göz atalım:

Orta doğu teknik üniversitesi’nde açıldığı 4 aralık 1997 tarihinden bu yana öğrenciler tarafından protesto edilen mc donald’s şubesi sonunda kapandı. Broşürler, afişler ve çıkartmalarla Odtü’de mc donald’s bulunmasını kınayan öğrencilerin kampanyası sonucunda ankara hamburger anonim şirketi’ne bağlı olarak çalışan şube kepenk kapattı.
Kampanyaya karşın şubelerini kapatmayı düşünmediklerini her fırsatta yenileyen mc donald’s, 4 yıl dayanabildi. odtü şubesini kapatmalarını yalnızca maddi nedenlere bağlayan bir mc donald’s yetkilisi ise, "müşteri azlığının" nedenini açıklamaktan kaçındı. Mc donald’s karşıtı kampanyaya çok sayıda odtü öğretim üyesi de destek vermişti.

milliyet, 17.12.2001

İşte Demokrat Parti'ye karşı çıkarak doğan, 6. Filo'yu kovarak yeni bir evreye giren Türkiye devrimci gençliği, yepyeni bir evreye giriyordu TKP genel sekreteri Kemal Okuyan'a göre. Tam manasıyla bir kitap kurdu olan genel sekreter, biz diyordu, biz biliriz. Ve TKP, biz bilirizci politikalarına temel oluşturmak üzere ilk baskı makinasını satın alıyordu.

Benim ne safariye çıkmışlığım vardı, ne de hayvanat bahçesine gitmişliğim. Ama o gün tanıdım maymun, muza ve yemişe doymayan, kafası bir baykuşunki gibi omzuna vidalanmışcasına 360 derece dönebilen bu adam ilk görüşümden beri defalarca kanıtladığı üzere iki yüzlülüğün sembolü olmaya devam ediyor benim için. Hazırlık seviye tespit sınavı için kaldığımız geçici yurtta aynı odaya düşmüştük bu adamla iki günlüğüne. Hoşbeşten sonra ilk sorusu, sabunun var mı?, oldu. Düşünmeden verdim, düşünsem de aklıma gelmezdi o kadarı. Herif sabunumla tuvalete girdi. Ben sabuna elimi sürmedim bir daha. O sabun ne olmuştur bilemem. Belki yanında götürmüştür asıl yurtlarımıza dağılırken biz, belki de tozlanmış, kurumuş, halının kenarına yapışmış duruyordur. Bu adam, Sadi Başoğlu idi.


TKP Bizi Nasıl Kandırdı? 2

Dönem, Okan Özyazıcı'nın koltuğu Özgür Tekin'e bırakmaya hazırlandığı bir zamandı. Okan'ın varisi Özgür Tekin, babacan tavırlarıyla yalnızlıktan sıkılan gençleri kolayca örgütleyebiliyordu. Fakat devir teslim gerçekleştikten sonra Özgür Tekin bambaşka bir kimliğe büründü. O artık içten yanmalı motor Sadi Başoğlu'nu omuzları üzerinde biz zavallılara hitap ettiren biricik liderimizdi. Okuma yazma bilmeyen, henüz evrimleşmesini tamamlayamamış; ama dut bülbülü yeni yetmeler arasında yaptığı terbiyesizlikler ve adım atmadan önce tüm olasılıkları düşünmesi sayesinde etkili olan Sadi'yi seçmesi, Özgür'ün yeni örgütlenenler karşısında elini güçlendirmek için yaptığı bir hamledir.

Özgür Tekin, hazırlığın sonunda denetimi tamamiyle ele geçirmiş bir diktatör olarak karşımıza çıktı. Yalnızca diğer solcu arkadaşlarla değil, dış dünyayla da iletişim kurmamız gayri resmi bir şekilde yasaklanmıştı. Büyük Reis Kemal Okuyan ve finosu Aydemir Güler'in yazıları tarafımızdan vahiymiş gibi tek karşı çıkış olmaksızın kabul ediliyor, Özgür Tekin ve yardımcısı durumundaki Utku Çakır'un her konuşması derin bir sükunetle sonlanıyordu. Sözlerine bir kez bile karşı çıkılmayan bu iki adam güçlerini cılız entellektüel birikimlerinin mecbur kıldığı gözle görünmez baskıdan alıyorlardı.

Özgür'ün otoritesini Kemal Okuyan bozdu. Biz Bilirizci Politik Gelenek'ten gelme Okuyan, 2005 yazında erken seçim olacağını söylüyordu. Bu benim aklıma yatmamıştı, Akp gücünün doruğunda görünüyordu.

Seçim olmadı. Tkp yanıldı.

TKP Bizi Nasıl Kandırdı? 3

Yazdığım kısa hikayeyi uzatma niyetimden vazgeçtim. Şimdi TKP'nin genel özelliklerini sıralayacağım. İsteyen inanmaz, gider örgütlenir, pişman olur. Benden söylemesi.

1. Yalancıdır.

2. İçten hesaplıdır.

3. Sizi nasıl ikna edeceklerini değil, nasıl kumpasa getirecekleri düşünürler.

4. Dogmatik düşünürler.

5. Demagojide ustadırlar.

6. Marx okurlar.

7. Nazım Hikmet okurlar.

8. Lakin Kemal Okuyan'a ibadet ederler.

9. Solcudurlar.

10. Ama solcular polise taş atıyor, polis de dövüyor derler.

11. Tkp'de bayrağa saygısızlık kabul edilemez.

12. Yalnız Tkp'de Stalin'e de saygısızlık kabul edilemez.

13. Tkp yerli malı yurdun malı der. Yurdunu seven Tkp'nin yerli silah sanayini desteklemesine şaşılmamalıdır. Çünkü Tkp, silahlar biz iktidarı aldıktan sonra devrimi savunmakta kullanalım diye üretilecektir düşüncesindedir.

14. Tkp'de parasızlık kabul edilemez. Aidatlar geciktirilmemelidir.

15. Tkpliler'de partili olmadan önceki kekemelik oranı on binde üçtür.

16. Tkpli olduktan bir yıl sonrasına bakıldığında kekemelik oranı yüzde yirmi yediye çıkar.

17. Tkplilik yanlışına devam eden saf ve temiz Anadolu çocuklarının yüzde seksen dokuzu, partililiklerinin ikinci yılında dilini yutar.

18. Tkplilik illetinin farkında olup kariyerist kaygılar güdenlerin, yani partililerin yüzde altısı dillerini ısırmaya başlar ikinci yıllarında.

19. Geriye kalan, partililik serüvenine devam eden yüzde beşlik kesimin dili Kemal Okuyan'ın bademciğinin yaydığı titreşimleri sese çevirmek kaydıyla serbesttir. Tkp içinde bu kesime "kadro" ya da "sekreter" denir.

Şimdi Neredeler?


Acaba 2004-2006 arası Odtü'de TKPli öğrenciler imzasıyla afişleme yapıp bildiri dağıtanlar şimdi nerede, ne yapıyor?

Utku Çakır: Ege Üniversitesi'ne yatay geçiş yapan Victor Fason'dan iki yıldır haber alınamıyordu ki izine facebookta rastlandı. Kemal Okuyan tipi orta yaş TKPlisi bıyığı bıraktığı dedikoduları doğrulanmış oldu böylece.

Özgür Tekin: S-in'le evlendi. Odtü'de mezun olmak üzere olmanın keyfini hiçbir şeye değişmem diyor ve ısrarla mezun olmuyor. Siyasi çalışmaya ara vermiş durumdaysa da TKPli öğrencilerin resmi bir parçası olmaya devam ediyor.

S-in: Mezun oldu. Yaşamını çeviri yaparak kazanıyor.

Aytek Soner Alpan: Gıpta edilen genç Gelenek yazarı, Odtü fiziki iktisatta anadal yapmış olarak 4.00'la bitiren Alpan, mezun olur olmaz Amerika'nın yolunu tuttu. Yüksek lisans yapıyor. Hakkında yayılan "Biz McDonald's önünde yatarken Aytek kütüphanede ders çalıştı, ortalama yaptı. Biz hayat kaygısına düşüp partiden ayrılınca ayıplandık. Ama o ahkam kesiyor, omuzlarda geziyor, en yüce devrimcilerden daha devrimci kabul ediliyor." söylentisinin eskisi kadar lafı geçmiyor artık. O da facebook'ta.

Sadi Başoğlu: Makine mühendisliğinde okumaya devam ediyor. Ortalaması 3.00. Genç başkan Erkan Baş'ın büyük hayranlarından biri haline geldi. Siyasete paydos dedi. Ama parti kimliği cüzdanının en görünür yerinde, prezervatifin üstünde. Sorulduğunda, ben Kemal'den Aydemir'den daha iyi bilemem, diyor.

Ahmet İlham İster: Partiliğe devam ediyor. Altlı üstlü şapka takmayı düşünüyormuş, Fatma çocuk istemiyormuş.


ODTÜ TKP 2004-2006; Önemli Olaylar

*2005 Mayıs BAGEH'le A4 Meydan Muharebesi
TKP'nin Yurtsever Cephe'yi kurması, Bageh (Bağımsız Gençlik Hareketi) tarafından temsil olunan Kürtlerin yurtseverlik kavramının asıl sahiplerinin kendileri olduğunu iddia etmesi, karşılıklı görüşmelerde TKP'nin yurtseverlik kavramından vazgeçmemesi üzerine Bageh'in güç kullanma niyetine kapılarak 9 Mayıs 2005'te Odtü'deki Y.Cephe afişlerini indirmesiyle Beşeri Binası önünde başlayan küçük çaplı çatışmaların 11 Mayıs'ta, A4 kapısının birkaç metre ilerisinde vardığı büyük boyuta TKP vs BAGEH A4 Meydan Muharebesi denir.

9 Mayıs'ta TKP'liler afişlerini saat 17.00'da kendileri indirmek suretiyle okulu terk etmişlerdir. Fakat taraflar arasında uzlaşma sağlanamaması, bunun yanısıra BAGEH'in, TKP'nin görece zayıf olduğu Ankara'nın diğer üniversitelerinde(Bu arada TKP ile BAGEH arasındaki olaylar Ankara ili ile sınırlı kalmıştır.) delici aletler ve zincir gibi suç unsurlarını da kullanarak giriştiği üstünlük mücadelesi,TKP'nin bütün kuvvetiyle, başında on kişi olan ve Kimya Bölümü'nün önünde konumlanmış BAGEH standına saldırmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır(10 Mayıs). Sayısı 100'e varan ve düşmana karşo 1'e 10'luk üstünlüğe sahip olan TKPlilerin başında Aytek Soner Alpan vardır. Fakat TKP'nin bozgunuyla sonuçlanan çatışmanın kritik hamlesini "age of empires" delisi Utku Çakır yapmış, birliklerin yarısını arkadan dolandırmayı denemiştir. Böylece TKP saflarında kimin düşman kimin dost olduğunu seçememe sorunu ortaya çıkmış, zaten çoğunlukla çekingen dövüşen TKPlilerin 80'i çatışmayı seyretmiştir. Bu yenilgide Bagehlilerin standın altına sakladıkları taşları kullanmalarının da büyük etkisi olmuştur. TKPlilerin dağılmasını araya giren jandarmalar önlemiştir.

Utku Çakır'ın beceriksizliği ve Aytek Soner Alpan'ın ataleti üzerine komuta Doğan Ergün'e geçmiştir. Doğan Ergün, TKP'yi büyük bir hızla alandan uzaklaştırmış, A4 kapısından okul dışına taşımıştır. Toparlanan ve sayısı 70'e ulaşan BAGEHliler de takibe başlamışlardır. Fakat önce davranmak TKP'ye yokuş yukarısında mevzilenmek fırsatını vermiş, yarım saat kırk beş dakikalık bir taşlaşmadan sonra bir polis panzeri, bu sefer BAGEHlileri bayır aşağısında sürüklenerek ezilmekten kurtarmıştır. Zaferin arkasında Doğan olmasına rağmen zafer takısının altından geçmek, çatışma boyunca megafonu elinden düşürmeyen Utku Çakır'a layık görülmüş, Utku, iki yıllık diktatörlüğü süresince mareşalliğin getirdiği itibardan önemli ölçüde yararlanmıştır.

*2005 Haziran- Temmuz İstanbul'da Gençlik Kampı
Güneş görmeyen ağaçlarla kaplı arazide üç gün üç gece süren, su gibi biranın tüketildiği ve seviyesiz ilişkilerin yaşandığı, boşu boşuna altına girdiğimiz yüklü mali külfetinden başka bir getirisi olmayan, en siyasi bölümlerini Kemal&Aydemir ikilisinin obaya seslendiği zamanlar olan, bugün geriye baktığımda, obamızı "inek obası" olarak isimlendirmekten hiç gocunmayacağım kamptır. Çadırda kalmışızdır, ama soğuk sandiviçlerimizin pahada ağırken gerçekte lezzetten payına düşenden çok azını alması levazım sisteminin çöküntüsüne işaret etmiştir.

Ben bu fotoğrafın neresindeydim. Hiçbir yerinde. Parmağım henüz kopmamıştı, deklanşörün üzerindeydi. Yalnızca kitap okumak, ansiklopedi karıştırmak istiyordum; günlerimi kütüphanede geçirmekti tek dileğim.


ODTÜ TKP 2004-2006; Öne Çıkan Karakterler

*Utku Çakır: A4 Muharebesi Kahramanı. ODTÜ TKP'nin 2005-2007 yılları arasındaki Alex de Souza'sı. Elindeki megafonuyla gerçek hayatta Age of Empires oynayan generali. Üç yıl boyunca Odtü'de Tkpli Öğrenciler öbeğinin tek tanımı. Yer yer sırıtan bilgi açığını rahatlatan ses tonuyla şaşmayan insan tahlilleriyle kapatanı. Giderek haftalık Yurtsever Cephe toplantılarının tek konuşmacısı haline geleni. 2007 Genel Seçimleriyle gelen, aslında daha önce beklenen dağılmayı en az bir yıl geciktireni ve öğrenim hayatına İzmir'de devam etme kararını vermemiş olsa hasarı azaltacak olanı. Günahıyla sevabıyla parlak zekası, hayatını partiye adamışı.

*Özgür Tekin: 2004 girişli 20 kusur yeni TKP'linin hemen hemen tamamının örgütleyicisi, zamanından, hayatından fedakârlık yaptığı su götürmez olan marksizm bilgini. Ne var ki örgütlediği adamlara karşı sergilediği babacan tavırların yerini huysuz ihtiyar tutuculuğuna bırakması uzun sürmemiştir. "Bölümleri örgütleyeceğiz!" iddiasıyla yola çıkılan ve böylece 2004-5'te sergilenmiş müthiş örgütsel pratiğin bir anda eylemsel zaafiyete döndüğü, örgütün dağılma evresine girdiği 2005-6 döneminin baş sorumlusudur. Daha sonradan öğrenilmiştir ki Odtü'de hazırlığa değil bölümlere yüklenilmesi kararı Kemal Okuyan aklı evelinin diktasının dışına çıkamayan Öğrenci Bürosunca verilmiş. Ama dönemin Odtü sorumluları Özgür Tekin ve Utku Çakır, onlara siz kim oluyorsunuz da İstanbul'dan Ankara'nın vereceği yerel kararları belirleme kuşluğunu işliyorsunuz, demeliydiler. Bölümlere yüklenilecekse bile Odtü, en iyisini ancak Odtü örgütünün bilebileceği bir sorunda kendi çözüm yöntemlerinde ısrar etmeliydi. Burada Odtü örgütü dediğimize göre biz de suçluyuz; ama bir yere kadar: 2004-2006 dönemi, bizzat bu iki adamın yerleştirdiği gayri nizami savaş taktikleri neticesinde her türül farklı düşüncenin, ciddiyeti ve derecesi ne olursa olsun hizipçilik, ukelalık ve cahillikle yaftalandığı bir dönemdi. Ama bu işleri bizden daha iyi bilmesini bekleyeceğimiz Özgür de Kemal Okuyan karşısında, bizim ona karşı içine düştüğümüz basiretsizliğin aynısının içine düşmüş haldeydi. Bir farkla: Bizim aramızda çırpınanlar, en nihayetinde her söze kafa sallayanlarımızda dahi, kendi içi dünyalarını ikna etmenin mecburiyetini kanıksamış oldukları halde ikna olamamanın verdiği huzursuzluk vardı.


*Sadi Başoğlu: Karakteristik özelliklerini "TKP Bizi Nasıl Kandırdı? 1" başlığının sondan ikinci paragrafında anlattığım Body Headson, odtü makineye çıkışta beyaz eşya dükkanı sahibi olmak amacıyla gelmişken başımıza iki haftada devrimci önder kesilmiş, benim gibi kamu yönetimine kaymakam olma hevesiyle gelen idealistlerle dalga geçmeyi marifet saymıştır. Karşılığını da çoğu zaman yok sayılmakla ve hiçbir zaman sevgimi kazanamamakla almıştır. Yalnız açık konuşmak gerekirse ben fareydim o da dağ. Çünkü hazırlıktaki otoritesi tartışılmaz gençlik liderimiz Body Headson'du. "Benim liderim değil. "demek bir anlam ifade etmiyordu kendi başıma liderliğe soyunmadıkça. Benimse ne bu sorumluluğu üstlenecek kadar partiye bağlı olduğum zaman oldu, ne de insanları samimiyetin değil; yalanlara, budalalıklara ve ahlâksızlıklara karşı savaşın değil kişisel hırsların götürdüğü fikirlerin yönettiğini anlayacak kadar uyanık olduğum zaman oldu.


TKP/Yurtsever Cephe
Bir Zamanlar ODTÜ'de TKPli öğrenciler

Utku Çakır
Sadi Başoğlu
Okan Özyazıcı
Aytek Soner Alpan
Halil Gündoğdu
Vedat Altun
Kemal Koçak
Ozan Ayaz
Ozan Yıldırım
Dilkut Tidim
Ufuk Ay
Ufuk Mert
Özgür Taşkent
Ekin Keçecioğlu
Ahmet İlham İster

http://www.fakecommunism.blogspot.com

6 Mart 2010 Cumartesi

TKP ODTÜ'de Sadi Başoğlu

Sadi Başoğlu, TKP'de 2004'te örgütlendi.

Kısa zamanda abilerinin gözüne girmeyibaşaran, onların bir dediğini ikiletmeyen Sadi, 2004 yazında sekreter* oldu.

İnsanları aşağılayarak yükselişini sürdüren Sadi, bir sonraki yıl üst birime seçildi.

Bir Yurtsever Cephe toplantısında, TKP hiçbir kavganın içinde yok, ne iş sorusunu; "O kavgacı adamların hayatı kaydı." yanıtıyla cevapladı. Bahsettiği adamı öyle ayrıntılı betimlemişti ki bir adını vermediği kalmıştı.

Sadi Başoğlu, baş başa kaldığında saygıda kusur etmediği insanları partinin ileri gelenlerinin arasındayken görmezden geliyordu.

İnsanları fırçalamayı başlıca hobileirnden biri haline getiren Sadi Başoğlu, nasıl olduysa makine mühendisliğinde okurken ortalamasını 3.00'a yükseltebilmişti.



*TKP içinde, dörtten sekize kadar kişinin aykırı ses çıkarmamasından sorumlu olan adama sekreter denir. Sekreter, Kemal Okuyan'ın bademciğinin yaydığı titreşimleri sese çevirmek kaydıyla dilediği gibi davranmakta serbesttir.

3 Mart 2010 Çarşamba

Sadi Başoğlu'yla Siyaset Meydanı 3

Peki TKPliler neden jandarmayla çatışan odtü solcularıyla dalga geçmişlerdi? Çünkü diyordu Sadi, solcular jandarmaya taş attı. Neden sonra solcuların taş atmadığı kanıtlandı. TKPliler, üstelik farklı yöntemler izleseler de aynı cephede yer aldıklarını sandığım solculara kolaylıkla iftira atar haldeydiler.

Sadi Başoğlu'yla Siyaset Meydanı 2

Seçimlerden konuşurken Sadi bir anda eski partililere verip veriştirmeye başladı. Özellikle de C.Ö'ye. Sadi'ye göre C.Ö zaten daha önce de normal bir adam değildi. Ama şimdi iyice anormalleşmişti. TKP'li olmaya kanmak üzere olan odtü hazırlık öğrencilerine aslında TKP'nin ne denli iğrenç bir örgüt olduğunu göstermesi, pek çok müstakbel bedbahtın aklını çelmesi bunu kanıtlamaya yetmez miydi? Biz ulusallaşmadık diyen Sadi, birasından birkaç yudum daha aldıktan sonra devam etti: Bu ülkenin kurucusu ekonomik kriz olduğu vakit trene atlamış, ülkesini gezmiş, halkının sorunlarını dinlemiştir! Anlıyordum ki nasıl itinayla Kemalist olunmaz derslerini birkaç yıl önceki siyasi eğitiminin en başına koyan Türkiye Komünist Partisi, artık ulusalcı trenin lokomotifi olamayacaksa da başlardaki vagonlarından birini kapmaya kararlı görünüyordu. Beni iğrendirense, yine aynı yıllarda Mustafa Kemal'in sirozdan ölmesiyle dalga geçen bu güruhun, şimdi aynı adamı hayalet ata bellemesiydi.

Sadi Başoğlu'yla Siyaset Meydanı

Sadi Başoğlu, namıdiğer Muğla Fen Lisesi mezunu, ODTÜ makina mühendisliği öğrencisi, TKP ODTÜ mensubu politikacı, 2009 yerel seçimlerinden birkaç gün önce, sözde bira içmeye özde oyumu istemek üzere beni evine çağırdı.

Kısaca seçimlerde TKP'nin hedeflerinden bahseden Sadi, lafı TKP'nin seçim çalışmalarında uyguladığı sisteme getirdi. Buna göre parti, daha önceki seçim çalışmalarında olduğu gibi ev ev gezip bildiri dağıtmıyordu. Parti, her üyesinden en az on oy istemişti. Sadi'ye göre bu yaratıcı yöntem işe yaramış, hatta ondan fazla kişiden oy almayı garantileyenler çoğunluğa geçmişti. O birasını yudumlarken düşündüm: Acaba ben ilk onda mıydım, yoksa on birinci sırada mıydım? Ne var ki seçim sonuçları göstermiştir ki, girdiğim sıra sandık sırası değil, hela sırasıdır. Bu durumda ben de üstüme düşeni yaptım elbette. Yalnız kafamı hep kurcalamıştır. Eskiden tuvaletlerde küçük yirmi beş, büyük elli kuruş yazardı. Klozete oturup oturmadığınızı nerden anlarlardı da kendinizi elli kuruş vermekle mükellef hissederdiniz, bilemeyeceğim.

1 Mart 2010 Pazartesi

Başar, Türkiye Komünist Partisi için ne ifade ediyor?

Türkiye Komünist Partisi için Başar ne ifade ediyor?

Bir adam, haklı ya da haksız, sanal ortamda Başar’la ilgili onlarca doküman hazırladığında, onun fiziksel ve ruhsal özellikleriyle dalga geçtiğinde kılı kıpırdamayan bir örgüt, internet yazıları Sadi Başoğlu’na dokunduğunda, üstelik ilkin onu yalnızca lakabıyla andığında neden karanlıkta adam indirmeye kadar gidebildi?
Yanıtı çok basit. TKP, bürokratik bir örgüttür. TKP solcudur, ulusalcıdır veyahut utangaç Avrasyacıdır değil söz konusu olan. TKP, açık açık, benim için Sadi’nin mutluluğu, Başar’ın akıl sağlığından daha mühimdir demeye getiriyor. Hakkında yazılan yazılarda TKPli olduğu onlarca kez vurgulanan Başar’a değil de ancak Sadi’ye ilişildiğinde mesele parti meselesi haline geliyor. Bizzat Sadi Başoğlu, Başar hakkında yazılmamasını istediği zaman bu arzusunu şöyle gerekçelendirmişti: “Adam yıpranıyor. Tamam, eskiden bazı kötü hareketleri vardı. Bize de az çektirmedi. Ama artık değişti. Bence gene eskisi gibi arkadaş olun.” İşte yoldaşı Başar’ı bir anda silip atabilen Sadi Başoğlu uzlaşmacı kişiliğini ön plana çıkarıyordu sözde. Acaba bu sözlerinden Başar’ın haberi var mıydı? Ya da Başar’ın kulağına bir yerlerden, insanlar onun seninle Ümit hakkında yazdıklarına hep birlikte gülüyor, lafı gitmiş miydi? Meçhul yazarın, yazdıklarından ötürü yediği dayağın hiçbir önemi yok. Vahim olan, Sadi’nin sağ kaşını oynatmasıyla, iki yıldır Başar’ın başına gelenlere karşı kılını kıpırdatmayanların kılıç kuşanması.

28 Şubat 2010 Pazar

Tanıklar Konuşuyor 1

Sadi Başoğlu. TKP'de adam yerine konmak için çok zeki olmak gerekmediğinin kanıtı. Cüzdanının en görünür yerinde parti kimliğini taşıyan, odtü'ye geldiğinde esnaflık hayalleri kurarken 1 ayda kendisini sözde komünizm davasına adayan, okuyan kadifesinin üsstüne çark çekiç rozetini takınca ideal bir adam olduğunu zanneden, yoldaşların arasında kalkıp odtü'nün marjinal tayfasına verip veriştiren, beyin hücreleri bile spermden mütevellit bir tip. yeterince ilginç ve komik değil mi? daha da komiği partide saygın ve örnek devrimci olabilmesi.

Gkalina Serebryakova okuyor. Tabi beş cildi çantaya sığdırıp kaçmak kolay değil Dost'tan.

Not: Konuştuğumuz tanıkların isimleri gizli tutulacaktır.

17 Şubat 2010 Çarşamba

SADİ BAŞOĞLU KİMDİR?

ODTÜ TKP ya da TKP ODTÜ örgütünün en ilginç karakteri Sadi Başoğlu kimdir?

2004'te ODTÜ'ye ayak bastığında nasıl bir adamdı?

Şimdi nasıl bir adam?

Kimleri kendine hayran bıraktı?

Kimlerin hayranı oldu?

çok yakında blogumuzda...

13 Şubat 2010 Cumartesi

11 Şubat 2010 Perşembe

Yurtsever Cephe

SDT'nin TKP'ye kafaladığı insanları tastamam kandırılmış insanlar olarak görmek, bu idealist gençlere yapılacak çok büyük bir haksızlık olur. Elbette merak da ediyordunuz ve TKPliler gerçekten de güzel şeyler söylüyorlardı. Sosyalist, insanın insana muhtaç kalmadan yaşayabileceği bir Türkiye. Bağımsız, ülkesinde üs barındırmayan bir Türkiye. Bu slogan nasıl oldu da "aydınlık Türkiye"ye dayandı? Bunu en baştan tahmin edebilmek için marksist olmak yetmez. 18 yaşından büyük olmak gerekir. Bu da yetmez, Kürt olmak gerekir. Liseden sokak siyasetinden bihaber geldiğimizi anlatmıştım. 2005 baharında, henüz birçoğumuzun Tkpli oluşunun ilk aylarında TKP, Yurtsever Cephe'yi kurdu. Söylenen, ülkesini seven ama komünistleştiremediklerimizden müteşekkil, TKP denetiminde kitlesel bir cephe kurulacağıydı. Fakat partideki Kürtlerin tamamına yakını buna karşı çıktı. Kısa bir süre sonra da BAGEH ile çatışmalar çıktı.

Öncelikle biz hangi yurdu, kim adına seviyorduk? Uyduruk, savunurken kendimize inanamadığımız garip "emekçi yurtseverliği" kavramı ortaya atılmıştı. Adımız Türkiye Komünist Partisi idi. Peki kendisini Türkiye'den saymayan emekçiler adına karar verme yetkisini kimden alıyorduk? Kendi yurtlarında hor görülen biz değil, Kürtlerdi. Eğer mücadele ulusal ölçekteyse ve bizler bu yüzden yurtseversek; ya Kürtleri de Türk ulusunun bir parçası olarak sayıyorduk ya da Türkiye ulusu diye yeni bir kavram üretecektik. Ama Kürtler kavram karmaşası yaşamıyorlardı. Beklemeye lüzum görmeden saldırdılar.

Burada şunu belirtmekte fayda var: Kürtler kendilerinin gerçek yurtseverler olduğu iddiasında haklıydılar. Ama yaptıkları saldırı yöntem itibariyle faşist bir saldırıdır gözümde.

10 Şubat 2010 Çarşamba

Sosyalist Düşünce Topluluğu

Yurtsever Cephe kurulmadan önce TKP'nin Odtü'deki üreme alanı Sosyalist Düşünce Topluluğu yani kısaca SDT idi. Sosyalist düşünceyi merak eden Odtü hazırlık öğrencilerinin ilgisini çeken, bu sayede tanışma toplantıları bir hayli kalabalık geçen SDT, aslen TKP ODTÜ'nün paravan yapılanmasıydı. İlk toplantıya gelenlerin ancak yüzde onu ikinci toplantıya gelmeye tenezzül ederdi. SDT bu yüzde onluk kesimin telefonlarını alırdı ve onlardan üçüncü ve dördüncü toplantılara da katılmalarını isterdi. Eğer yüzde doksanlık şanslı çoğunluktan değilseniz Tkpli olmaktan ya da bir süreliğine TKP sempatizanlığı yapmaktan kaçışınız yoktu. Burada siyaset yapmanın kaçınılası gereken bir şey olduğunu söylediğim anlaşılmamalı. Fakat TKP'nin örgütlenme tarzı, onu politika yapmaya hiç de hevesli olmayan macaraperestlerle dolduruyordu. Sözü edilen bu maceraperestler bir yıllık partililikleri sonrasında ya ayrılıyorlar ya da partililiğe devam ediyorlardı. Ama her iki durumda da öğrenmeye ve keşfetmeye olan meraklarını kaybediyorlardı. Ayrılanlar kendilerini sol düşüncenin dışında tanımlamaya başlıyorlar, adeta soldan korkar hale geliyorlardı. Kalanlarsa bırakın teorik eleştiride bulunmayı, en basit pratik meselelerde dahi tartışmalara katılmaktan kaçınıyorlar, tartışmayı partinin merkezi kastına bırakmayı uygun görüyorlardı. Bu merkezi kast, kendisini ehli siyaset ilan ederek insanları ikna etmeyi düşünmüyor, her şartta güven bekliyordu.

Peki yukarıda sözü edilen maceraperestler için neden kaçış yoktu? Birincisi bu insanlar, Türkiye'nin tarihinde halkın en apolitik olduğu 2000li yılların ilk yarısında okumuşlardı liseyi. Osmanlı İmparatorluğunun toprak kayıplarına ağlamışlar, yedi düvele karşı mavi gözlü dev efsanesiyle gülmüşlerdi. Irak savaşına ve Amerika'ya karşıydılar ama... Onlar da Taraf'tan önceki Türkiye gibi en fazla orduya güveniyordu.

SDT&TKP'nin politik biliç düzeyi düşük, çoğunlukla alt orta sınıf mensubu bu insanları dahi ikna etmesi hiç kolay olmadı. Bu noktada yeni yeni gelişen GSM pazarı ve Avea teknolojisi ön plana çıktı. Avea'nın 100 kontör yükle 100 sms bedava kampanyası sayesinde TKP, yeni SDTlilerin cep numaralarını kamusallaştırdı. Artık bir SDTliye beş TKPye alo demek düşüyordu gün aşırı. Telefonlarımız susmak bilmiyordu. Hepsi birbirinden değerli teorisyenlerin konuşmalarına, Konur sokaktaki eylemlere çağrılıyorduk. Bir tanesinde görüneyim ayıp olmasın diye giderseniz bir ikincisine daha çağrılıyordunuz. Pencereyi kapasanız bacadan girip ocakta kaynayan kazana düşen TKPliler yılmıyordu. Bir yandan yanan poposunu pudralayan tkpli, diğer yandan da şefine vereceği hesabı düşünüyordu. Bu iş böyle gitmezdi. Ne yapıp edip parti gazetesini satabilmeliydi bu adama. Kolundan tutup bir eyleme de getirdikten sonra gerisi kolaydı.

8 Şubat 2010 Pazartesi

TKP ODTÜ ya da ODTÜ TKP'nin Yalan Dünyası


Çarktan akan çirkefi, buluttan yağan yağmur niyetine içen türkiye komünist partisi mensupları; okulda Lenin, sokakta Hitler, büroda Adam Smith olarak karşımıza çıkarlar. Her durumda Kemal ne derse o olur ama;



7 Şubat 2010 Pazar

Başlarken

Yalan gazetesi olarak;

1. Sözlü ve yazılı taciz edildik. Üstüne üstlük tkp genel merkezince, yazdıklarımızı silmezsek hukuki sürecin başlayacağına dair bir telefon aldık. Biz biliyoruz ki adalet devletin değil, malın mülkün temelidir. Bizim arkamızda parti avukatları, önümüzde kontrgerilla özentisi paramiliter çocuklar yok.

2. Siz okurlarımızın, biz yazarlarınızın arkasında kendi gölgelerinden başka hiçbir güç olmadığını, ayrıca sözde hukuk devletinden herhangi bir beklentimizin olamayacağını bilmesini istiyor, ünü Ankara'yı aşan, uğrunda nice namerdin peşimize düştüğü yazıları silmek zorunda kaldığımızı üzülerek bildiriyoruz. Yaptığımız toplantıdan, bizzat "yalan gazetesi" sahibine yönelen fiziki tehdit dolayısıyla böyle bir sonuç çıktı. Bunun devam etmesine sebep olacak iki haber silindi.

3. Ceren Kenar haberiyse yayında kalacak. Haberin altında da göreceğiniz üzere haberi hazırlayan benim. Bu kararı tek başıma almış olsaydım ve diğer insanların endişelerini hesaba katmam gerekmeseydi nasıl hareket edeceğimi merak edenler geçmişe baksınlar.

*Türkiye Komünist Partisi, ilkokul talebesi aklı sınırları içine hapsolmuş siyasi aklıyla Ceren Kenar'ı hedef gösterdi: http://www.yalangazetesi.com/2010/01/28/turkiye-komunist-partisi-hedef-gosterdi/

4. Arada yapalım böyle şeyler, günde yüz ila yüz elli arası insanın ziyaret ettiği yalan gazetesinin reytingi bine dayandı sayenizde:) Hem artık yalnızca homosapienslere değil maymunundan gergedanına, kuşundan öglenasına ve terliksi hayvanına kadar geniş bir kitleye hitap ediyoruz. Olum siz hakikaten malmışsınız ya:( Bir de kendi dışınızdakilere dersiniz işleri güçleri bizle uğraşmak diye.

Süreç, Yalan Gazetesi sahibi V.B'nın aldığı tehdit telefonundan sonra bu boyuta taşındı. Peki karşı ahizede kim duruyordu ve neler konuşuldu? İşte V.B'nın ağzından o görüşme:

3 Şubat 2010 tarihinde, öğleden sonra, kendisini Türkiye Komünist Partisinin avukatlarından biri olarak tanıtan ve TKP genelmerkezinden olduğunu iddia eden bir kişi beni aradı. Hiç inkar etme, senin yalan gazetesinin sahibi olduğunu biliyoruz. Hostunu, serverini biliyoruz. Bizim elimiz uzun. İstersek seni mahkemeye veririz, dedi. Ben buraya kadar fazla korkmadım. Çünkü komünist adını taşıyan bir partinin burjuva hukukuna sığınması garibime gitmişti. Ama şu sözlerden sonra güvenliğimden endişe duymaya başladım. Tkpli avukat dedi ki: Ceren Kenar'ı tehdit ettiysek biz ettik. Size ne oluyor? Hem Bageh olaylarını neden hatırlatıyorsunuz sitenizde, bizi Kürt düşmanı saflarda mı göstermeye çalışıyorsunuz? Bizim tek sloganımız "Yaşasın Sosyalizm, Yaşasın Cumhuriyet"tir.

Yorumu okurlarımıza bırakıyoruz.